Özgürlüğün İki Sesi: Mill ve Harriet
Özgürlüğün İki Sesi: Mill ve Harriet
Friedrich
A Hayek'in John Stuart Mill and Harriet Taylor: Their Friendship and
Subsequent Marriage, 1951 kitabından esinlenerek, Google Gemini yardımıyla
öykü tarzında yazılmıştır.
Ercan Eren
Bölüm I: Felsefi Bir Şimşek
John Stuart Mill, o kış, ruhunun derinliklerinde buz
tutmuş bir yalnızlık hissediyordu. Yirmi yaşının başlarında yaşadığı sinir
krizi, mantığın ve faydacılığın soğuk, kusursuz mimarisinin, insan ruhunun
karmaşık labirentlerini aydınlatmaya yetmediğini acı bir şekilde öğretmişti
ona. Babasının ve Jeremy Bentham'ın katı entelektüel eğitimi onu bir mantık
makinesine dönüştürmüş, ama şairlerin ve sanatçıların aradığı o duygusal
özgürlüğü elinden almıştı.
1830 yılının o kasvetli akşamında, Mill'in hayatının
bu donuk ritmi kırıldı. Arkadaşı, eczacı John Taylor’ın evinde verilen sıradan
bir akşam yemeğiydi. John Stuart, sıkıcı sosyal görevini yerine getirirken
gözü, odanın loş ışığında parlayan bir figüre takıldı: Harriet Hardy Taylor.
Harriet, çevresindeki diğer kadınlardan belirgin bir
şekilde farklıydı. Konuşmuyordu; o, tartışıyordu. Gözlerinde bir
felsefecinin keskinliği ve bir isyankârın ateşi vardı. Mill'in o günkü siyasi
bir makalesine atıfta bulunarak, "Faydacılığın toplumsal reform gücüne
inanıyorum Bay Mill" dedi, sesi hafif ama otoriterdi, "ancak siz
'çoğunluğun mutluluğu' derken, azınlıkta kalanları, özellikle de kadınların
acılarını ne kadar hesaba katıyorsunuz?"
Mill, aniden yakalanmıştı. Onu dinleyen, onu
pohpohlayan yüzlerce insan görmüştü; ama onu sorgulayan ve fikrini bir
adım ileriye taşıyan birini ilk kez görüyordu. O an, bir elektrik akımı değil,
bir felsefi şimşek çaktı aralarında. İki ruh, karanlıkta birbirini bulmuştu.
Mill, o gece eve dönerken, zihnindeki tüm mekanizmaların yeniden ayarlandığını
hissetti.
Bu tanışma, kısa sürede bir gerekliliğe dönüştü.
Haftalık buluşmalar başladı; John Taylor'ın müsamahakâr, bazen de rahatsız
edici gözetimi altında. Fikirler havada çarpışıyor, kıvılcımlar saçılıyordu.
Mill, Harriet'in iç görüsünü kendi mantığıyla birleştirdiğinde, yeni bir
felsefe doğuyordu. Harriet, Mill'in soyut teorilerine insanilik, tutku ve
en önemlisi, kadın bakış açısının devrimci ateşini ekliyordu. Artık
Mill'in yazdığı hiçbir şey, Harriet'in gözünden geçmeden tam değildi.
Bu entelektüel ortaklık, kısa sürede dönemin ahlak
bekçileri için bir skandala dönüştü. Evli bir kadın ve tanınmış bir
entelektüelin bu kadar yoğun ve özel bir yakınlığı, dedikodu değirmeninin hızla
dönmesine neden oldu. Mill'in annesi ve kız kardeşleri onu utanç verici bu
ilişkiden vazgeçmeye zorladı. Mill, sosyal kabul görme ile ruhunun eşini bulma
arasındaki o acımasız ikilemin ortasında kalmıştı. Ama bir kez ruhu
aydınlanmışken, eski karanlığa geri dönemezdi. Onlar, aşklarını, toplumun
dayattığı ahlakın çok ötesinde, iki özgür ruhun ittifakı olarak
tanımlamışlardı.
Bölüm II: İki Kişilik Bir İzolasyon
Londra, fısıltıların ve yargıların labirentiydi. Mill
ve Harriet'in ilişkisi, on dokuzuncu yüzyıl ahlakının katı duvarlarına
çarpmıştı. Başlangıçta bir "entelektüel dostluk" kisvesi altında
sürdürülen bu derin bağ, Mill'in annesi ve kız kardeşleri de dâhil olmak üzere,
eski dost çevresinin çoğunun onlardan yüz çevirmesiyle sonuçlandı. John Stuart
Mill, toplumun beklentileri ve kalbinin—ve zihninin—sesi arasında acımasız bir
seçim yapmak zorunda kaldı. O, Harriet'i seçti.
Bu seçim, Mill için gönüllü bir izolasyon
anlamına geliyordu. Eski sosyal çevresinden dışlanmayı umursamadı; Harriet
yanındayken, dış dünyanın gürültüsü önemsizleşiyordu. Onlar, toplumsal yaşamdan
çekilip, yoğun ve kesintisiz çalışmalarına odaklandılar.
"Bırakın bize 'dost' desinler, hatta 'sevgili'
desinler," diye fısıldadı Harriet bir keresinde, "Ama biliyoruz ki,
biz ikimiz, tek bir entelektüel varlığın iki parçasıyız. Kimsenin bu bağı çözmesine
izin vermeyeceğiz."
Harriet, Mill'in çalışmalarının sadece ilham perisi
değildi; o, Mill'in hayatının tam anlamıyla bir ortak yazarıydı. Mill,
daha sonraki yıllarda Özgürlük Üzerine (On Liberty) ve Kadınların Köleleştirilmesi
(The Subjection of Women) gibi devrim niteliğindeki eserlerinin çoğunu
Harriet'in katkıları olmadan yazamayacağını açıkça kabul edecekti. Harriet'in
keskin, radikal ve tutkulu sesi, Mill'in daha ölçülü ve mantıksal argümanlarına
can veriyordu.
Özellikle kadınların hakları ve bireysel özgürlük
konularında, Harriet, Mill'i çağının çok ötesine taşıdı. Mill'in orijinal
faydacılık felsefesi, Harriet'in etkisiyle, "çoğunluğun
tiranlığına" karşı bireysel özgürlüğün yılmaz bir savunuculuğuna
dönüştü. Onun felsefesindeki bu radikal değişim, onların yıllarca süren, gizli
ama yoğun yazışmalarında ve tartışmalarında şekillenmişti.
Yıllar, bu zoraki ayrılığın ve ortak çalışmanın
gölgesinde geçti. Mill, Hindistan Şirketi'ndeki görevini sürdürürken, Harriet
çocuklarını büyütüyordu. Aralarındaki iletişim, mektuplar ve gizli buluşmalarla
besleniyordu. Bu mektuplar, sadece aşkın ve hasretin değil, aynı zamanda siyasi
ve felsefi tezlerin de laboratuvarıydı. Onlar, mektuplarında sadece
"sevgilim" ya da "değerlim" demiyorlardı;
"Faydacılığın yeni yorumu üzerine ne düşünüyorsun?" ya da
"Sosyalist fikirlerin bu toplumda nasıl uygulanabileceğini
tartışalım" gibi ifadelerle birbirlerine hitap ediyorlardı.
Bu on yıllar süren bekleyiş, onların bağını
zayıflatmadı, aksine çelikleştirdi. Aşkları, toplumun onlara vermeyi reddettiği
meşruiyeti, ürettikleri fikirlerden ve paylaştıkları vizyondan alıyordu. Onlar,
topluma sessiz bir meydan okumaydı; ahlaki kınamalar karşısında bile fikirleri
ve birbirlerine olan bağlılıkları ayakta kalmıştı.
Bölüm III: Evlilik ve Başyapıtın
Doğuşu
1849 yılı, bekleyişle geçen uzun, yorucu bir dönemin
sonunu getirdi. Harriet’in eşi John Taylor’ın ölümü, Mill ve Harriet’e,
toplumun onlara yıllarca esirgediği şeyi—meşruiyeti—kazandırdı. Yirmi
yıllık mektupların, gizli buluşmaların ve entelektüel ortaklığın ardından, iki
ruh, nihayet kamusal alanda da birleşebilecekti.
İki yıl sonra, 1851’de, John Stuart Mill ve Harriet
Hardy Taylor evlendi. Ancak bu evlilik, sıradan bir romantik son değildi;
Mill’in, gelininin haklarını resmen güvence altına alan yasal bir belge
imzalamasıyla gerçekleşen, radikal bir siyasi eylemdi. Mill, bu
belgeyle, Harriet’in kişisel özgürlüğünü ve mal varlığı üzerindeki bağımsızlığını
koruyacağını beyan ediyor, böylece dönemin kadını kocasının mülkiyeti sayan
yasalarına meydan okuyordu. Bu, onların aşklarının doğasına uygundu: Her
zaman özgürlüğün manifestosu.
Evlilik, onların entelektüel üretimini doruk noktasına
taşıdı. Harriet ve Mill, Avignon’da ve Londra’da, dünyaya sunmayı yıllardır
hayal ettikleri o büyük esere odaklandılar. Mill’in not defterleri, Harriet'in
el yazılarıyla doluydu. Tartışmalar, bazen saatler sürer, iki keskin zekâ, her
kelimenin, her argümanın en güçlü ve en doğru formunu bulana kadar birbirini
zorlardı. Harriet’in ateşli ruhu, Mill’in titiz mantığını besliyor, onu risk
almaya ve radikal sonuçlara varmaya teşvik ediyordu.
Bu yoğun işbirliğinin ürünü, "Özgürlük
Üzerine" (On Liberty) olacaktı.
Kitap, bireyin düşünce ve ifade özgürlüğünün,
"çoğunluğun tiranlığına" karşı nasıl korunması gerektiğini anlatan,
zamanının ötesinde bir manifestoydu. Mill, bu eserin girişinde, Harriet’in
rolünü tarihe not düşmekten çekinmedi.
“Bu eser, yazarının [Harriet] zekasının ve ruhunun çok
daha fazlasını içermektedir... benim hayatımın ve tüm yazdıklarımın ilham
kaynağıydı ve bu eserin hem başlangıcı hem de büyük ölçüde yazarıdır.”
Bu sözler, sadece bir eşe duyulan aşkın beyanı değil,
aynı zamanda çağının kadınlarına dair önyargılara karşı atılmış devrimci bir
adımdı. Mill, en önemli eserinin asıl dehasının bir kadına ait olduğunu ilan
ediyordu.
Ancak bu ittifakın mutluluğu uzun sürmedi. Harriet
Taylor Mill, sadece yedi yıllık evliliğin ardından, 1858 yılında, Mill ile
çıktığı bir seyahat sırasında aniden vefat etti. Mill'in kalbi, otuz yıl
boyunca beslediği bu eşsiz bağın aniden kopmasıyla paramparça oldu.
Bölüm IV: Bir Anıt ve Sonsuz Bir
Ortaklık
Harriet'in Avignon'da, beklenmedik bir şekilde
hayatını kaybetmesi, John Stuart Mill için dünyayı durduran bir darbe oldu.
Otuz yıl boyunca ruhunun, zihninin ve kalbinin ayrılmaz parçası olan o eşsiz
varlık, artık yoktu. Mill'in acısı derindi, ancak yasını sessizce tutmadı; o,
Harriet'e olan aşkını ve saygısını bir entelektüel anıta dönüştürmeye
karar verdi.
Mill, Harriet'in öldüğü Avignon'daki evi satın aldı ve
hayatının geri kalanında her yılın önemli bir kısmını orada, onun anısıyla
çevrili olarak geçirdi. Harriet’in mezar taşının üzerindeki yazıt, onun sıradan
bir eşten çok daha fazlası olduğunu haykırıyordu:
"Kendisine bu mezar taşı konulan Harriet Mill,
John Stuart Mill’in dostu ve eşiydi. Onun tüm daha sonraki yazıları, o yokken
bile onun düşünceleri ve ruhuyla doludur."
Harriet’in ölümünden kısa bir süre sonra, çiftin en
büyük ortak eseri olan "Özgürlük Üzerine" (On Liberty)
yayımlandı. Mill, bu kitabı kendi başyapıtı olarak değil, Harriet ile olan
ortak vizyonlarının son hali olarak gördü. Kitap, yayımlandığı anda büyük bir
tartışma başlattı ve Batı felsefesini kalıcı olarak değiştirdi. Bu, sadece bir
felsefe kitabı değil, aynı zamanda Mill’in kaybettiği ruh eşine adanmış bir
vasiyetnameydi.
Ancak Harriet'in mirası, On Liberty 'den ibaret
değildi. Harriet, özellikle kadınların sosyal ve hukuki konumunu temelden
değiştirecek bir metnin yazılmasını sürekli teşvik etmişti. Mill, yas tutarken
bile, Harriet'in bu arzusunu yerine getirme yükümlülüğü hissediyordu.
Harriet’in kızı Helen Taylor’ın da yardımıyla, Mill, Özgürlük Üstüne' den
on yıl sonra yayımlanacak olan ikinci büyük eseri, "Kadınların Köleleştirilmesi
(The Subjection of Women) üzerinde çalıştı.
Bu kitap, Harriet ve Mill’in otuz yıllık
tartışmalarının, kadının toplumdaki kölelik benzeri konumuna dair paylaştıkları
radikal inançların kristalleşmiş haliydi. Mill, eserin neredeyse tamamını
Harriet'in fikirlerine dayandırdığını sık sık belirtti. Bu, onun için sadece
bir eser değil, Harriet’in sesi, onun cesur ve öngörülü ruhunun son ve en güçlü
yankısıydı.
John Stuart Mill, hayatının sonuna kadar Harriet’in
mirasını savundu ve onsuz geçirdiği on beş yılı, aslında onunla geçirdiği
zamandan ayrı görmedi. Onların aşkı, romantik bir tutkunun ötesine geçmiş, özgürlük
ve insanlık onuru için verilen ortak bir mücadelenin timsali haline
gelmişti. Onlar, toplumsal tabulara karşı durarak, yalnızca birbirlerine değil,
aynı zamanda geleceğe de ilham veren bir ittifak kurmuşlardı. Mill ve
Harriet’in hikayesi, sevginin en yüksek formunun, iki zihnin ve ruhun, dünyayı
daha iyi bir yer yapmak için birleşmesi olduğunu kanıtlıyordu.
Yorumlar
Yorum Gönder