Asi Kalplerin Sözleşmesi: Knut Wicksell ve Anna Bugge'nin Yaşam Destanı
Asi Kalplerin Sözleşmesi: Knut
Wicksell ve Anna Bugge'nin Yaşam Destanı
Ercan Eren
Bu anlatı, akademinin tozlu raflarından süzülerek
değil, iki keskin zekânın ve iki asi ruhun hikâyesini kaleme alan Christina
Jonung ve Inga Persson'un (1997) "Anna ve Knut" makalesinden
beslenerek hayat buldu. İşte, İsveçli iktisat dehası Knut Wicksell
(1851-1926) ile çağının ötesindeki Norveçli öncü Anna Bugge
(1862-1928)'nin, sadece iktisadi kurallara değil, toplumsal normlara da meydan
okuyan destansı yaşam öyküsü.
Wicksell, Paul Samuelson’un onu Adam Smith, Walras ve
Keynes ile aynı mertebeye koyduğu, iktisat çevrelerinin çok önem verdiği bir
isim. Ancak onu asıl ilginç kılan, 1901-1916 yılları arasında Lund
Üniversitesi’nde iktisat profesörlüğü yaparken dahi, toplumsal cinsiyet ve aile
alanında bir öncü ve radikal olarak parlamasıydı. Karşısında ise, sadece onun
yoldaşı değil, kendi başına bir meşale olan Anna Bugge vardı; o,
"çağının ötesinde bir kadın" sıfatını sonuna kadar hak ediyordu.
Asi Şairin İlk İsyanı
Birçoğu için şaşırtıcı olabilir, ama Knut Wicksell’in
İsveç’te tanınırlığı, bir iktisat teziyle değil, öfke dolu bir feminist şiirle
başlamıştı. Takvimler 1878'i gösteriyordu. Uppsala Üniversitesi’ndeki
İskandinav öğrenci şenliklerinde, geleneksel olarak kadının güzelliğini öven
"Kadına Hitap" konuşması yerine, o bir meydan okumayı fırlattı
ortaya.
Şiir, geleneksel temalardan kökten ayrılıyor,
kadınların asıl süsünün "Servet" olduğunu haykırıyordu. Çünkü
adaletsiz kurulu düzende, serveti olmayan kadın, saygınlık kazanamazdı;
dikişçilik yaparak zar zor geçinen, zengin hayranları tarafından görmezden
gelinen yoksul bir gölge olmaktan öteye gidemezdi.
Henüz bir iktisatçı değil, matematik ve fizik
öğrencisi olan bu genç adam, dizelerinde toplumsal cinsiyete dayalı ücret
eşitsizliğini, erkeklerin "küçük de olsa adil bir oranda" işlerin
meyvesini kendilerine ayırdığını zekice ifşa ediyordu. Umutla biten şiirinin
son dizeleri ise, kadınların nazik ruhunun yasaları şekillendireceği, güçlünün
zayıfı koruyacağı bir geleceği müjdeliyordu. Ve elbette, o dönemde kölelik ve
itaat anlamına gelen evlilik, eşit vatandaşlar arasında özgür ve şefkatli bir
birliktelik haline gelecekti.
Takip eden on yıl boyunca Wicksell, neo-Malthusçu
fikirleri, doğum kontrolüne verdiği açık destek ve daha serbest evlilik
biçimleri konusundaki dersleriyle İsveç’in en radikal figürlerinden biri haline
geldi. Fikirleri "aşırı derecede provokatif" olarak niteleniyor,
dersleri "hayranlık, şaşkınlık, tiksinti, nefret" uyandırıyordu.
Geleceğin başbakanı Hjalmar Branting, onu, "Strindberg ile birlikte,
1880’lerin gençliğine değişimin ilk haberlerini getiren bir devrim
habercisi" olarak tanımlayacaktı.
İttifakın Doğuşu: Anna ve Knut
İşte bu tartışmalı "devrim habercisi", 1888
yılında Kopenhag’daki bir İskandinav feminist toplantısında 25 yaşındaki Anna
Bugge ile tanıştı. Knut, 36 yaşındaydı ve yıllardır süren yalnızlığın
yorgunluğunu taşıyordu.
Bir yıl önce Anna, Knut’un, kocasının karısı ve
çocukları üzerinde yasal yetkiye sahip olduğu mevcut evlilik kurumunu
eleştirdiği dersini dinlemişti. Knut’un önerisi basitti ve cüretkârdı: Hiçbir
tarafın diğeri üzerinde yasal hak iddia etmediği bir birlikte yaşama,
yani yasal olmayan bir evlilik.
1889 yazında Oslo’da tekrar karşılaştıklarında, Knut
Anna’ya tam da bunu teklif etti.
Peki, tüm kabul görmüş sosyal normlara meydan okumaya
ve adı kötüye çıkmış bu "yıkıcının" yoldaşı olmaya cesaret eden Anna
kimdi?
Anna, genç yaşına rağmen ülkesinde zaten tanınan bir
isimdi. Norveç’te üniversite giriş sınavını kazanan beşinci kızdı ve feminist
hareketin aktif bir kurucusu ve lideriydi. Norveç Feminist Derneği ve Norveç
Kadınların Oy Hakkı Derneği’nin kuruluşunda yer almıştı. Ona göre, "1880’lerin
gençlerinden daha şanslı bir grup hiç olmamıştır. Bu, büyük meselelerin
tartışıldığı ve hiçbir şeyin önümüzü kesmediği bir dönemdi."
Eşit ortaklar arasında yasal olmayan bir evlilik fikri
Anna’yı cezbetmişti. Onun radikalizmi, Knut’unki gibi gürültülü değil, daha
sessiz, uzun vadeli değişime odaklanan bir türdü. Yasal olmayan bir birliğin
getireceği maliyeti şüphesiz Knut’tan daha iyi anlamıştı. Ancak, birkaç hafta
sonra Anna, Paris’e gitti, Knut’la buluştu ve ortak evleri haline gelen yere
yerleşti.
Stockholm basını bu olayı kuru bir başlıkla duyurdu: "Birleşmiş".
Avukat arkadaşları Karl Staff'ın yardımıyla,
karşılıklı mali yükümlülüklerini belirleyen dikkat çekici bir evlilik
sözleşmesi hazırlayıp imzaladılar. Bu, sadece bir bağlılık beyanı değil,
eşitliğin, sorumluluğun ve akılcı bir ortaklığın belgesiydi.
Birlikteliğin Meyveleri ve Bedelleri
Yedi yıl sonra Anna Norveç’i ilk kez tekrar ziyaret
edebildi. Birlikteliklerinin başlangıcında Knut henüz bir akademisyen değildi.
Anna, uzun süredir eksik olan teşviki, huzuru ve güvenliği sağlayarak Knut’un
akademik araştırmalara odaklanmasını sağladı. Onu güncel siyasi meselelerden
uzaklaştırmaya, iktisat makaleleri lehine kurgu ve matematik okumasını
kısıtlamaya kadar gitti.
Sadece evi ve aile ekonomisini yönetmekle kalmadı,
aynı zamanda sekreter, dil danışmanı ve en önemlisi akademik kariyerinin
planlayıcısı oldu. Lund Üniversitesi’nde doçentlik unvanını almasını
sağlayacak hukuk diplomasını bile ona aldırmayı başardı. Anna için asıl mesele
para sıkıntısı değildi; Knut’un radikal görüşlerinin akademik çalışmalar
aracılığıyla daha geniş bir kitleye ulaşacağına olan sarsılmaz inancıydı.
Anna, Knut’ta bağlılığı, hakikat talebini ve sarsılmaz
dürüstlüğü çekici bulmuştu, ama aynı zamanda onun "ya hep ya hiç"
ahlak kodunu da çabucak öğrendi. Knut, profesörlük başvurusunu Kral’a "en
alçakgönüllülükle" imzalamayı reddedecek kadar ilkelerine bağlıydı; bu,
ailenin geleceğini tehlikeye atmak demekti.
Lund’daki akademik camia, onların yaşam tarzına burun
kıvırdı: Sık sık el ele yürüyen, evde çocuklarını kendileri eğiten, profesörün
karısı pazarda alışveriş yaparken kitapları ve sebzeleri atılmış bir bebek
arabasında taşıyan evli olmayan profesör çifti.
Anna, ancak Lund’da kendi hayallerini gerçekleştirmeye
zaman bulabildi. Yıllardır ertelediği hukuk eğitimini, 48 yaşında, 1911’de
tamamladı ve uluslararası hukuk alanında uzmanlaştı. Norveç’te başlattığı oy
hakkı kampanyasını İsveç’te de sürdürdü. Knut’un stratejisi provokasyonken,
Anna’nınki ısrarlı, pratik çalışma idi. Uluslararası anlaşmazlıkların hukuk
yoluyla çözülmesine adadığı çalışmalarının sonunda, Milletler Cemiyeti’nin
kurulmasıyla İsveç delegesi olarak atandı ve ülkenin ilk kadın diplomatı oldu.
Ne var ki, Anna’nın sürekli seyahatleri Knut’u
yalnızlaştırdı ve huzursuz etti. Knut, hayatının son büyük akademik eseri olan İktisat
Dersleri’nin (Lectures on Political Economy) ikinci kısmını, Anna hukuki
çalışmalarına başladığında tamamlamıştı.
Anna ve Knut’un hikâyesi, yazışmalarının zenginliği
sayesinde günümüze ulaştı. Onların uğruna çalıştığı eşit oy hakkı, daha liberal
evlilik yasaları, doğum kontrolüne erişim gibi pek çok sosyal reform bugün
yürürlükte. Ancak fuhuşun kaldırılması ve kalıcı bir barışın sağlanması gibi
büyük hayalleri hâlâ uzak görünüyor.
Onların hayatları ve idealleri, bugün bize sadece
sosyal reformun değil, aynı zamanda hakikat arayışı ve mantıklı tartışma ile
karakterize edilen açık bir kamu tartışması ortamının ne kadar önemli olduğunu
hatırlatıyor. Anna ve Knut, hırslarında ve eşitlik çalışmalarında öncüydüler ve
bize, aydınlanmanın sadece dersliklerde değil, en kişisel ittifaklarda da
başladığını gösteren bir örnektirler.
KNUT WICKSELL VE ANNA BUGGE’NİN
EVLİLİK SÖZLEŞMESİ
Bu sıra dışı ittifakın, sadece duygulara değil,
eşitliğe dayalı bir akde nasıl dayandığını anlamak için, 1889 yılının
Paris'inde, kalemin kâğıda düşürdüğü şu belgenin ruhuna bakmak gerekir:
Sözleşme
Biz aşağıda imzası bulunanlar, Knut Wicksell ve Anna
Bugge, karşılıklı birliğe özgürce girmiş bulunarak, işbu belgeyle aşağıdaki
hususları taahhüt ve ahdediyoruz:
(1) Her birimiz, gelirlerimiz ve varlıklarımızın makul
ölçüde elverdiği oranda, birliğimiz devam ettiği sürece diğerine bakmayı
(geçimini sağlamayı) taahhüt eder.
(2) Ben, Anna Bugge, birliğimiz süresince veya
birliğimizin sona ermesi durumunda, ben, Knut Wicksell’in baba olabileceği bir
süre zarfında çocuk sahibi olursam, bu çocukların kendilerine bakabilecek
duruma gelinceye kadar uygun şekilde desteklenmesi ve yetiştirilmesi için,
kendi gelir ve varlıklarımıza uygun olarak, müştereken taahhütte bulunuruz.
(3) Birliğimiz, aşağıda imzası bulunan taraflardan
herhangi biri tarafından feshedilene (reddedilene) kadar varlığını
sürdürecektir.
(4) Çocuklarımıza bakma yükümlülüğü (madde 2'deki),
birliğimizin sona ermesinden bağımsız olarak yürürlükte kalacaktır.
(5) Karşılıklı olarak kararlaştırılan, diğerine bakma
(geçimini sağlama) taahhüdü (madde 1'deki), birliğimizin madde 3'te
belirtildiği gibi feshedilene kadar yürürlükte kalacaktır. Ancak, taraflardan
herhangi birinin hastalık veya başka bir sebeple kendi geçimini yeterince
sağlayamaması ve kendine ait mal varlığının olmaması durumunda, diğer sözleşme
tarafı, birliğin feshedilmesine bakılmaksızın birinci tarafa bakmakla yükümlü
olacaktır. Bu yükümlülük, ihtiyaç devam ettiği sürece yürürlükte kalacak ve
ihtiyaç ortaya çıktığı her an devreye girecektir.
(6) Bu sözleşme iki nüsha halinde düzenlenmiş olup, her
iki taraf da kendi sözleşme nüshasını almıştır.
Paris, Temmuz 1889
(imzalar)
Yorumlar
Yorum Gönder