Aklın ve Aşkın Laboratuvarı: Alva ve Gunnar Myrdal’ın Hikâyesi
Aklın ve Aşkın Laboratuvarı: Alva ve
Gunnar Myrdal’ın Hikâyesi
Ercan Eren
1974’de
Nobel Ekonomi Ödülünü alan Gunnar Myrdal ve 1982’de Nobel Barış Ödülünü alan Alva
Myrdall’ın (Nobel tarihinde tek) Myrdals
Ltd. ’ye uzanan öyküsünü “Alva and Gunnar Myrdal, Social Engineering in the Modern World, Thomas
Etzemüller, Translated by Alex Skinner, 2014 kitabından (Bölüm 3)hareketle
yazmaya çalıştım. Google Gemini’ye katkıları için teşekkür ederim.
I. Keşif Adımları: Pastalar, Kitaplar ve Bir Öpücük
Haziran 1919’da, İsveç’in Sörmland kırsalı, üç genç
öğrencinin bisiklet turuna sahne oldu. Aralarında, geleceğin meşhur iktisatçısı
Gunnar Myrdal da vardı. Eskilstuna’daki Reimer ailesinin evinde
konakladıklarında, kader kapıyı çaldı. Genç kızları Alva, ertesi gün oğlanlarla
bir kafeye davet edildi. Öylesine heyecanlıydı ki, tam altı tane pasta yedi.
Edebiyat üzerine koyu bir sohbete daldılar, ancak Alva’nın keskin zekâsı, Gunnar’ın
Guy de Maupassant hakkındaki ukala blöfünü hemen fark etti.
Gunnar, bu sıra dışı genç kadından etkilenmişti.
Turdan sonra ona cüretkâr bir mektup yazarak yollarına katılmaya davet etti.
Alva, muhafazakâr annesinin asla vermeyeceği izni, şaşırtıcı bir şekilde,
sorgusuz sualsiz babasından almayı başardı. Yolculuk boyunca Alva sessizdi, ta
ki Gunnar’ın memleketi Dalarna’ya varana kadar. Orada, Gunnar cesaretini
topladı, Alva’nın odasına girdi ve onu öptü. Buzlar çözülmüştü. Medyanın
yıllarca imrenerek bakacağı, umut dolu bir proje ve bir "peri masalı"
işte böyle başlamıştı.
II. Evlilik: Aydınlanma Döneminin
Projesi
İlişkileri ilerledikçe, genç Sissela Bok’un
sonradan anlatacağı gibi, bir peri masalından çok daha fazlası olduğu
anlaşıldı. Artık yalnızca tutkulu aşıklar değil, akıl ve rasyonellik üzerine
kurulu bir projenin ortaklarıydılar. Alva, bu yeni hayat için radikal bir
fedakarlık yaptı: Gençlik duygusallığının tüm izlerini silmek istercesine, eski
mektuplarını, şiirlerini ve hatta günlüklerini ateşe verdi.
"İkisi de, kendi Aydınlanma dönemlerindeymiş gibi
yaşamayı umuyorlardı."
Alva’nın ilk başta kurduğu plan basitti ve geleneksel
rollere eğilimliydi: Gunnar büyük işler başaracak, o da ona adanmış bir eş
olacak, çok çocuk doğuracak ve çalışmalarını destekleyecekti. Mektuplarında ona
"lordum" veya "efendim" diye hitap ediyor,
kendini ona hem bir erkeğe hem de bir dehaya tabi kılıyordu. Ne var ki, bu
boyun eğme Gunnar’ı rahatsız ediyordu; Alva’nın eleştirisiz hayranlığı
karşısında kendisini, eleştirel tepkilerini kendi başına bulmak zorunda kalan
bir soytarı gibi hissediyordu.
Oysa Alva, pasif bir ev hanımı olmaktan çok uzaktı.
Gunnar, tur sırasında Alva’nın yemek pişirmeye ne kadar az ilgi duyduğuna
şaşırmıştı. Taşra kasabasındaki kızlar için lise olmamasını hazmedemiyor, kâtip
olarak biriktirdiği parayla özel dersler alıyor ve 1922’de, azmi sayesinde,
Stockholm’de lise bitirme sınavını başarıyla geçiyordu. O, iki zıt rolü
birleştirmeyi kendine görev edinmişti: Hem kocasını destekleyecek bir eş, hem
de bağımsız bir entelektüel olmak.
Dâhinin Yükü ve Eşin Baskısı
Gunnar, arkadaş çevrelerinde parlayan bir yıldızdı,
Alva ise onun ilham perisiydi. Gunnar’ın duygusal iniş çıkışları korkutucuydu:
Bazen kendisini "insan ırkının yüzde 99’undan daha iyi bir
kafaya" sahip biri olarak tanımlayacak kadar kibirliydi, bazen de bir
ilkokul öğretmeni olmaya razı olacak kadar beceriksiz hissediyordu. Alva’nın sınırsız
inancı, Gunnar için bir gurur kaynağı olsa da, aynı zamanda büyük bir baskı
yaratıyordu. O, Gunnar’ı sürekli üretken kılmak zorunda kalan, ona meydan
okuyan ve onu teşvik eden itici güçtü.
1924’teki evlilikleri, aileleri davet edilmeden, bir
kopuş eylemiydi. Alva’nın annesinin pasif mutsuzluğundan ve Gunnar’ın babasının
alkolizminden kaçmak istiyorlardı. Kırmak istedikleri, geleneklerin düzensiz ve
"akıldışı" dünyasıydı.
"Hayat önlerindeydi ve eski, kökleşmiş
geleneklerden ve anlaşmazlıklardan tamamen bağımsız bir hayat olacaktı. Rol
modeller tam olarak ihtiyaç duymadıklarını düşündükleri şeydi."
III. Erken Krizler ve Uyanış:
Köle-Arkadaşın İsyanı
Başlangıçtaki aşk mektuplarında bile, Gunnar’ın
kadınları koruması ve onları "entelektüel olarak uysal" görmesi arasındaki
gerilim kendini gösteriyordu. Alva’yı sert dünyadan korumak istiyor, onu sadece
duygusal tatmin için yaratılmış, pasif bir varlık olarak görüyordu.
Ancak Alva’nın içindeki ateş yanıyordu. Gunnar’a "köle-arkadaşım"
(vänslavinna) diye hitap ediyor, bir yandan ona hizmet etmeye can
attığını söylerken, diğer yandan da bu terimin onu sadece bir ev kölesi
olmaktan kurtardığını, kendisine "kutsal bir pay" verdiğini
belirtiyordu. Bu retorik, boyun eğmeyi bir stratejiye dönüştürüyordu.
Alva, aslında "inanılmaz derecede özgür bir kadın
olarak doğduğunu" hissediyordu ve evliliğin kendisine bir kişi olma
imkanı vermesi için mücadele ediyordu. Gunnar'ın öğrenci kepini çıkarmasını
istemesi gibi küçük olaylar bile, onun onur mücadelesinin bir parçasıydı.
Gizli Günlük ve Yalnızlığın İtirafı
Evliliklerinin ilerleyen yıllarında, Alva’nın
mektuplarına sızmayan bir şiddet, gizli günlüğüne döküldü:
"Gerçek yalnızlık budur, benimle her şeyi
paylaşmak istediğini söyleyen, ama hayatını kitaplarının sayfaları arasında
yaşayan ve beni kendi hayatıma bırakan ya da istediğim gibi yaşamama izin
vermeyen bir adamla yıllarca saatlerce yaşamak."
Birlikte kurdukları "akıl" projesi, Alva’yı
duygusal ve fiziksel bir yalnızlığa itmişti. En çılgın fantezileri, artık Gunnar’ın
değil, kendi kazandığı parayla kuracağı güçlü ve zengin bir hayat
hakkındaydı. Yalnızlık, ilk başta korktuğu bir şey iken, şimdi sonsuz
derecede güzel görünüyordu. Dört düşükle sonuçlanan gebelikleri ve ilk oğlu
Jan’ın doğumu bile bu krizi çözemedi; çocuklar, duygusal tatmin getirmek
yerine, sadece pratik sorunlar yaratıyordu.
Alva, bu krizin farkına vararak kendini yeniden
tanımlamaya başladı. Çocuk ya da intihar (gaz musluğu) gibi çözümler yerine,
yeteneklerini geliştirmeye karar verdi: Bir psikoloji diploması ve tez
planlıyordu. 1928'e gelindiğinde, günlüğünde durumu kabulleniyordu:
"Giderek birbirleriyle özellikle dostça konuşan,
birbirlerinin iyiliğini isteyen ve iyi ve huzurlu bir ilişkiye sahip olan iki
yoldaş olacağız... Oldukça basit, mutluyuz. Hatta bu biraz erken olgunlaşmış
bir mutluluk gibi hissettirse de."
IV. "Myrdals Ltd." İş
Başında: Kamuoyu Sahnesi
Gunnar, Alva’nın teşvikiyle ekonomiye yöneldi, hızlıca
yükselerek yedi yıl içinde profesör oldu. Ev işlerini "dayanılmaz"
bulan Alva ise, 1929/1930’da aldıkları Rockefeller bursuyla Amerika’ya gitti.
Amerika’da Alva, Robert Lynd’in desteğiyle çocuk
psikolojisi üzerine odaklanarak kendi projesini buldu. Gunnar da Amerika’nın
dinamizminden etkilenerek, bir ekonomist + bir sosyal psikolog = bir
sosyolog formülüyle ortak bir entelektüel projenin vizyonunu çizdi.
ABD’deki Büyük Buhran ve sosyal eşitsizlik, ikisini de saf akademiden alıp sosyal
reformlara adanmış, kalıcı bir siyasallaşmaya itti.
1930’ların başında Stockholm’e döndüklerinde, "Myrdals
Ltd" doğmuştu. Fonksiyonalist daireleri, şık yaşam tarzları ve
Gunnar’ın planlı ekonomi hakkındaki radikal açıklamaları, onları medyada "Amerikalı"
ve "sert mizaçlı" entelektüeller olarak pazarladı. Artık
sadece entelektüel ortaklar değil, modern İsveç’in görsel bir sembolüydüler.
Alva, kendi bağımsız sesini buldu. 1933’te
konferanslar vermeye başladı, rasyonel ebeveynlik üzerine vaazlar veriyordu.
Gunnar devlet komitelerine girerken, Alva kendi yolunu çizdiğini fark etti:
"Sevinçten zıplayabilirim. Modaya uygun Myrdal’ın
kadın eklentisinin (bihangskvinna) kendi başına bir şey olması harika.
[...] kadın sorunları hakkında konuşmak için sabırsızlanıyorum."
Myrdallar’ın evliliği, aklın aşkı dönüştürme, kişisel
geçmişin engellerini aşma ve yeni bir toplumsal düzeni hem özelde hem de
kamusal alanda inşa etme hırsının canlı bir kanıtıydı. Ancak bu projenin
içindeki "erken olgunlaşmış mutluluk," gizli bir baskı ve sonsuz bir
yalnızlık itirafıyla yan yana yaşıyordu.
Yorumlar
Yorum Gönder